|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Cinsellik |
|
|
Sağlık
Sorunları Ve Cinsellik
|
Kadın ve erkeklerdeki iktidarsızlık ve soğukluk gibi cinsel
sorunların çok büyük bir bölümü psikolojik kökenlidir ama, fiziksel
rahatsızlık ve hastalıkların sonucu olan cinsel yetersizlikler de
vardır. Özellikle, gençlikte gözükmeyen ama ilerleyen yaşla birlikte
ortaya çıkan şeker hastalığı, kalp, karaciğer ve böbrek
rahatsızlıklarının cinsel yaşamı olumsuz yönde etkilediği ileri
sürülmektedir. Cinsel sorunlar, kadın ve erkeklerin normal bir
cinsel ilişkide bulunmalarını güçleştiren ya da büsbütün önleyen
psikolojik engellerdir. |
Çoğu zaman çocukluk yaşantılarından ya da çok başarısız bir ilk
cinsel deneyden kaynaklanan korku, aşağılık duygusu, sıkılganlık ve suçluluk
duygusu gibi psikolojik engeller ve iç yasaklar insanlarda cinsel arzuyu
azaltmakta, heyecan ve orgazma yol açan cinsel refleksleri sınırlamaktadır.
Kısacası, insanın normal cinsel tepkisini engellemektedir. Kuşkusuz, organ
bozuklukları, alkolizm, şeker hastalığı ya da kromozom bozuklukları gibi
fiziksel ve biyolojik nedenler de soğukluk veya iktidarsızlık gibi sorunlara
yol açabilirler. Ama cinsel sorunların en yaygın kaynağı, psikolojik ve
toplumsal engellerdir.
Kalp
Hastalarında Cinsel yaşam Ne Şekildedir?
|
Kalp uzmanlarının, kalp hastalarının cinsel yaşamıyla ilgili olarak
İngiltere'de yaptıkları bir araştırma şu sonuçları vermiştir: kalp
hastalarının yüzde 10'u ağır bir krizden sonra cinsel güçlerini
bütünüyle yitirmiş gorünmektedir; yüzde 60'ının cinsel yaşamı
düzensizleşmiş ve cinsel birleşmeden aldıkları zevk azalmıştır. Geri
kalan yüzde 30'un cinsel etkinliklerinde bir değişme olmamış, krizi
geçirdikten bir süre sonra normal cinsel ilişkilerine yeniden
başlamışlardır. |
Görünüşte, enfarktüse benzer kalp hastalıkları cinsel yaşama ağır
bir darbe indirmektedir. Ancak, yapılan araştırma, bu hastaların üçte
ikisinin geçirdikleri krizin cinsel yaşamlarını ne yönde etkileyeceği
konusunda hiçbir hekime danışmadıklarını da ortaya koymuştur. Buradan da
anlaşılmaktadır ki, hastaların çoğu bilgisizlikten ve korkudan ötürü, cinsel
faaliyetlerini kendi kendilerine kısıtlamıştır. Araştırmayı yürüten kalp
uzmanları, böyle bir kısıtlamanın oldukça gereksiz olduğunu, hatta tam
tersine hastanın durumunun daha da kötüleşmesine neden olabileceğini
belirtmektedir. Dahası, araştırmada, hastanın yaşı da geçirdiği krizin
sertliği ile cinsel faaliyet düzeyi arasında anlamlı bir bağ da
bulunamamıştır. 43 yaşında ikinci bir enfarktüs geçirmiş bir erkek, kısa bir
süre sonra cinsel yaşamına aynı tempoda yeniden başlamış, buna karşılık 46
yaşında ve oldukça hafif bir enfarktüs geçiren bir başka erkek cinsel
birleşmeyi kendi kendine yasakladığı için giderek isteği de zayıflamıştır.
Sevişme ve cinsel birleşme sırasında insanın kalp atışlarında, soluğunda ve
kan dolaşımında büyük bir hızlanma olduğu doğrudur. Daha önce kriz geçirmiş
kişilerin sevişme sırasında kendilerini fazlaca zorlamaktan kaçınmaları da
yararlı olacaktır. Ama bu kişiler kalplerini aşırı zorlamaksızın da doyurucu
bir cinsel deney yaşayabilirler. Öte yandan, çalışırken ve gündelik yaşam
içinde kalplerine cinsel birleşmedekinden çok daha fazla bir yük bindiriyor
da olabilirler. Enfarktüs krizi geçirmiş 14 kişi üzerinde yapılan
incelemeler, bu hastaların bir gün içinde, çeşitli zamanlarda örneğin
sıkışık bir trafikte araba kullanırken, işlerinde çetrefil bir sorunla
uğraşırken ya da hararetli bir tartışma içindeyken kalplerini çok daha fazla
yorduklarını göstermiştir. Alınan elektrokardiyogramlar bunu
kanıtlamaktadır. Birçok hekim, kalp hastalarının bir kat merdiven
çıkabilecek ya da birkaç dakika hızlı yürüyebilecek durumda oldukları sürece
rahatlıkla cinsel ilişkiye de girebileceklerini belirtmektedir. Cinsel
birleşme sırasında geçirilen kalp krizleri üzerinde yapılan bir çalışma da
oldukça anlamlı bir sonuç koymuştur ortaya: bu krizlerin büyük bir bölümü,
evli kişilerin evlilik dışı cinsel ilişkileri sırasında meydana gelmiştir.
Bunun bir nedeni, bu tür ilişkiler sırasında alınan ağır alkol ve aşırı
yemek ise, bir nedeni de böyle bir ilişkinin kişiye büyük bir kaygı,
duygusal gerginlik, hatta korku vermesidir. Başka bir deyişle, krizin asıl
nedeni cinsel birleşme değil, bu birleşmenin yakalanma korkusu içinde,
sıkıntılı ve gergin bir ruh hali içinde yapılmasıdır.
Şeker Hastalarında (
Diabet) Cinsel Yaşam Ve Cinsellik Ne Şekilde Olmaktadır?
|
Bunun dışında, bazı damar
rahatsızlıklarının ve özellikle şeker hastalığının kişinin cinsel
tepkilerini etkilediği bilinmektedir. Ama bu etki, hastalığın
ilerleme derecesine göre ve kişiden kişiye değişmektedir. Diğer
taraftan bu hastalıkların etkisi, doğru bir yemek rejimi ve yaşam
tarzının benimsenmesiyle büyük ölçüde giderilebilmektedir. Bu konuda
kişilerin hekime danışmadan kendi yersiz korkuları ve kulaktan dolma
bilgileriyle hareket etmeleri yanlış olur. |
Ruh Sağlığı Problemleri Ve Psikiyatrik Şikayeti Olanlarda Cinsel Yaşam
Şekli.
|
Ruhsal bakımdan sağlıklı bulunan kimselerde cinsel sorunlar
görülebildiği gibi, bu sorunların birtakım psikiyatrik bozukluklar
eşliğinde ortaya çıktığı da olur. Sorunların giderilmesi açısından
ruhsal sorunlar ile cinsel davranış bozuklukları arasındaki
ilişkinin iyi kavranması çok önemlidir. Çünkü benzer psikiyatrik
belirtiler gösteren kimselerin birbirinden çok farklı cinsel
tutumlar içinde bulundukları gözlenmiştir. Üstelik çeşitli
psikiyatrik sorunların tedavi yöntemleri farklıdır. |
Bu
nedenlerden ötürü, cinsel terapi uzmanının aynı zamanda psikiyatrik
sorunların tanısı ve tedavisi konularında da beceri sahibi olması önemlidir.
Özellikle endişe ile cinsel sorunlar arasındaki ilişkinin doğru saptanması
gerekir. Herhangi bir psikiyatrik sorun yüzünden zeten endişe yaşamakta olan
ve bunun bir yan etkisi olarak cinsel işlevleri bozulan bir kimsenin durumu
cinsel sorunlar yüzünden endişelenen kimsenin durumundan farklıdır. Eşlerden
biri psikozda ise; çifte cinsel terapi uygulamak, psikiyatrik sorunun
büyüyerek tehlikeli bir hal almasına yol açabilir.
Cinsel sorunlara genellikle eşlik eden ruhsal hastalıklar ; ruhsal
çöküntüler ve duygusal bozukluklar, nevroz ve kişilik sorunları,
şizofrenidir. Ruhsal çöküntü (depresyon) bunların başında gelir. Bu, cinsel
işlevlerinde bir aksamadan ötürü tedaviye başvuran kişilerin büyük
çoğunluğunda görülen bir durumdur. Ruhsal çöküntü; bireyin libidosunu
etkiler ve cinsel isteğini azaltır. Sonuç olarak erotik heyecanlanma
güçleşir ve böylece erkeklerde iktidarsızlık, kadınlarda orgazm güçlüğüne
yol açmış olur. Özellikle çöküntü içindeki erkeklerde penisin sertleşmesi
güçleşir. Hastanın bu durumdayken doğrudan cinsel terapiye alınması
olanaksızdır. İlk olarak ilaç ve psikoterapi yoluyla ruhsal çöküntünün
giderilmesine çalışılır. Psikanalizci ruhbilimciler ruhsal çöküntüyü "bir
sevgi nesnesinin yitirilmesine gösterilen bir çeşit ilkel yas tutma" olarak
tanımlar. Öte yandan daha bedensel yönelimli uzmanlar bu sorunu kimyasal bir
bakış açısından değerlendirerek bunun kalıtım yoluyla aktarılan ve beyin
metabolizmasını ilgilendiren psikosomatik bir durum olduğunu ileri
sürmektedir. Tedavide hastalığın hem kimyasal hem de ruhsal
belirleyicilerinden yola çıkmanın en iyi sonuç verdiği bilinmektedir.
Nevroz türü ruhsal bozuklukların normal davranışlardan farklılığını saptamak
güçtür. Çünkü psikoz türünden ruhsal hastalıklardan farklı olarak nevrozlu
kimsenin gerçekle bağları kopmamıştır. Oldukça akılcı biçimde davranır,
yargı ve fikirleri tuhaf değildir, kişiliğinde herhangi bir çözülme
gözlenemez. Bu kimseler, bilinçaltlarından kaynaklanan çelişkiler yüzünden
gerçekçi olmayan, yıkıcı birtakım davranışlara yönelir. Saplantı biçiminde
düşünceler, sürekli el yıkama, aşırı ölçüde temizlik yapma gibi davranışlar,
herhangi bir bedensel nedeni olmayan histerik belirtiler, nevroz durumunun
özellikleridir. Kişilik sorunu olan kimseler ise benzer belirtiler
göstermeyip, başkaları ile olan ilişkilerinde çarpık, yıkıcı davranışlara
yönelirler. Anti-sosyallik, aşırı duygusallık, kuşkuculuk, ani duygusal
patlamalar, kişilik sorununun çeşitli görünümleridir. Eskiden çoğu
ruhbilimciler cinsel sorunları tümüyle nevroz sınıflandırmasına dahil
etmekteydi. Penisi sertleşmeyen erkek, orgazma ulaşamayan kadın, eşcinsel ya
da kırbaçlı türden fantazileri olan bir kimse, hem kendi çevresinde hem de
psikiyatrist tarafından nevrozlu bir hasta olarak görülürdü. Oysa bu anlayış
değişmiştir. Cinsel sorunları olan bazı insanlarda, bu sorunun kişinin
ruhsal derinliklerinde yatan duygusal sorunlarının belirtisi olduğuna
rastlandığı gibi, bazı hastaların cinsel sorunlarının herhangi bir nevrozdan
ya da kişilik sorunundan kaynaklanmadığı da gözlenmektedir. Hatta öyle
nevrozlu hastalar vardır ki son derece normal bir cinsel yaşam sürdürürler.
Bununla birlikte, psikanaliz okulunun nevroz açıklamasında kullandığı
bilinçaltı kökenli davranışlar, çelişkiler, bastırma gibi terimler bugünkü
uygulamada cinsel sorunların tedavisinde büyük ölçüde yararlanılan kavram ve
araçlardır. Cinsel birleşmede bulunup boşalma yaşadığı an bedensel bir zarar
göreceği inancı ve korkusuyla yaşamakta olan bir erkeğin iktidarsızlık
sorunu ancak bu bilinçaltı olgu açığa çıktığında anlaşılabilir. Gerçekte bu
bedensel zarar görme kaygısına pek çok cinsel sorunun kökeninde rastlanır.
Bu gibi sorunlu kimseler çocuksu korkularını eşlerine de aşılayabilirler.
Sevdikleri tarafından denetim altına alınacaklarına ya da terk edilerek
büyük acılara maruz kalacaklarına ilişkin bilinçaltı korkular besleyen
kimselere cinsel sorunlular arasında oldukça sık rastlanır.
Nevrozlu hastalar cinsel coşkulanma durumunda büyük endişe yaşayabilirler.
Çoğu kez karşılaştıkları çelişkiyi yenmek için erotik uyarımlardan kaçmak ya
da bu uyarımların önüne geçmek için birtakım özürler bulurlar. Bu gibi
durumlarda tedavi stratejisi, hastaya erotik bağlam içinde yaşadığı endişeye
karşı koyabilmesi için bir takım araçlar kazandırarak bu sırada onun erotik
uyarımlara karşı ortaya çıkardığı özürleri yavaş yavaş ortadan kaldırmaktır.
Cinsel terapide çiftlerden biri ya da her ikisi koyu bir nevroz içindeyse
durum oldukça güçleşir. Çünkü terapi, çiftlerin kendilerini tedaviye ne
ölçüde hazır hissettiklerine bağlıdır. Nevroz varlığında hem tedavinin
süresi uzayabilir, hem de sonuçtan kesinlikle güvenli olunamaz. Çocuklukta
takılmış, ruhsal çöküntülü ve nevrozlu bir erkeğin erken boşalma sorununu
tedavi ettirdikten sonra boşalma tepkisi konusunda tam bir denetim kazandığı
görülmüştür. Buna benzer biçimde orgazma ulaşamayan bir kadın bu güçlüğü
yenerek orgazm yaşayabilir. Fakat yine de eksikliğini hissettiği ruhsal
huzuru bulamamış olabilir. Cinsel terapi, söz konusu cinsel çelişkiyi çözüme
kavuşturarak hastanın cinsellik karşısında duyduğu endişeye karşı bir
savunma geliştirerek sadece cinsel sorunu halledebilir. Çoğu örneklerde
görüldüğü gibi hasta, mutlu bir cinsel yaşama kavuşmasına karşın temeldeki
nevrozunun sıkıntısını yaşamaya devam eder. Bazen de nevrozlu kimsenin
gördüğü cinsel tedavi, söz konusu cinsel sorununun ötesinde bir yarar
sağlar. Cinsel sorunu çevreleyen endişeden kurtulmanın yol açtığı rahatlık,
hastanın ruhsal bütünlüğü üstünde etki yaparak tam bir iyileşme sonucunu
doğurur.
Şizofreni tanısı taşıyan kimselerin genellikle cinsel bakımdan sorunlu
oldukları sanılır. Oysa cinsel işlevleri tamamıyla yerinde olan pek çok
şizofren vardır. Öte yandan şizofreni ile cinsel sorunlar arasındaki ilişki
oldukça karmaşıktır. Şizofren bir kimsenin cinsel sorunları bedensel cinsel
işlevlerden çok, bu kimsenin eşiyle ve dış dünyayla olan ilişkisindeki
bozukluktan kaynaklanmaktadır.
Geri
Ameliyatlar
Sonrası Cinsellik
Prostat
Hastalıkları Ve Cinsel Yaşam
Yaşlılıkta
Cinsel İlişki Ve Cinsel Hayat
Cinsel
Problemlerin Tedavisi Ve İlaçlar
Andropoz
Nedir? Ve Tedavisi
|
|
|
|
|
|
|
e-gebelik.net
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Site içi arama
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yakında
e-jinekolog.com
sitemizde
doğum, ameliyat youtube video
RESİMLERİ
FOTOĞRAFLARI
VİDEOLARI
GÖRÜNTÜLERİ
|
|
|