Serviks
Kanseri
Seviks kanseri veya
diğer adı ile rahim ağzı kanseri uzun yıllar dünya'da en fazla görülen
kadın genital sistem kanseri olmuştur. Ancak smear gibi tarama
yöntemlerinin yaygınlaşması ile görülme sıklığı giderek azalmaktadır.20
ile 80 yaş arasında bütün kadınlarda görülebilir.Rahim ağzı kanserinin
cinsel yolla bulaşan bir hastalık gibi davrandığı düşünülmektedir. Buna
sebep 1842 de bir araştırmacının rahibelerde bu hastalığın ortaya
çıkmadığını gözlemlemesidir.
Rahim Ağzı
(Serviks) Kanseri Neden Önemli?
Rahim ağzı kanseri,
gelişmekte olan ülkeler ve az gelişmiş ülkelerde en sık görülen
jinekolojik kanser türüdür. Dünyada yılda 500 bin yeni rahim ağzı
kanserli hasta teşhis edilmekte ve tahminen 1 milyon 500 bin kadar da bu
kanserle yaşadığı tahmin edilmektedir. Yine tahminlere göre her yıl
290-300.000 kadın bu kanser nedeni ile hayatını kaybetmektedir. Rahim
ağzı kanseri genellikle 50 yaş civarında görülür fakat son yıllarda daha
genç kadınlarda görülmeye başlamıştır...
Rahim ağzı
kanseri risk
faktörleri nelerdir
Ancak bu toplumlardan
gelişmiş ülkelere göç edenlerde hastalığın artış göstermesi çevresel
faktörlerin de etkisini gündeme getirmektedir. Cinsel yaşamın 20
yaşından önce başlaması, 2 den fazla partner, düşük sosyoekonomik düzey,
partnerin birden fazla kişi ile cinsel temasda bulunması, HSV ve HPV
türü virüsler risk faktörlerini oluşturur. Sigara da önemli bir risk
faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Fazla sayıda doğum yapmak ve
erkeğin sünnetsiz olmasının da riski arttırdığı öne sürülmektedir. Ancak
bu düşünceler popüleritesini kaybetmektedir. Günümüzde rahim ağzı (serviks)
kanserinin % 90'ından fazlasının HPV (Human Papilloma Virus) ile
oluştuğu bilinmektedir.
Serviks
kanseri nedir, HPV ile ilişkisi
nedir?
İnsanda da hastalık
yapabilen bir virus ailesidir. Bu güne kadar 100’den fazla alt tipi
tanımlanmıştır. Uluslararası ve büyük çaplı çalışma verilerine gore
rahim ağzı kanserlerinin % 95’inden fazlasında HPV virusunun varlığı
gösterilmiştir. Virus normal bir rahim ağzı hücresinin içine girerek
hücrenin genetik yapısını değiştirip onun kontrolsüz bir biçimde
çoğalmasına neden olur. Bu durum rahim ağzı kanseri olarak tanımlanır.
Ancak HPV tiplerinin hepsi, normal bir rahim ağzı hücresinin kanser
hücresine dönüşmesinde aynı derecede etkili değildir. Yapılan çalışmalar
sonunda HPV ailesi, rahim ağzı hücrelerinde oluşturdukları kanser
dönüşümü riskine göre 3 ana gruba ayrılmıştır. Yüksek derecede risk
oluşturan HPV tipleri (high-risk HPV types), orta derecede risk
oluşturan HPV tipleri (intermediate-risk HPV types), ve düşük derecede
risk oluşturan HPV tipleridir (low-risk HPV types). Düşük derecede risk
oluşturan HPV tipleri genellikle genital bölgede ‘siğil’ olarak bilinen
değişikliklere neden olurken, yükseknriskli HPV tipleri sıklıkla rahim
ağzı kanserine ya da onun öncüsü olarak bilinen rahim ağzı hücresi
değişikliklerine yol açarlar.
HPV’nin
rahim ağzı hücrelerinde varlığı nasıl anlaşılır?
Bunun için en kolay
yol rahim ağzı hücrelerinin mikroskopla incelendiği ve tüm dünyada ‘PAP
test’ olarak bilinen testi düzenli olarak yaptırmaktır. HPV varlığının
gösterilmesinde bu testin duyarlılığı ve özgünlüğü yüksek olmakla
birlikte, sınırlıdır. Bu uygulamada HPV varlığı, virusun hücrelerde
oluşturduğu değişikliklerin görülmesiyle ortaya konulur. ‘Koilositotik
atipi’ ve ‘binükleasyon’ olarak adlandırılan en önemli iki bulgu, virus
varlığıyla bir korelasyon (ilişki) gösterir. Bu iki veriyi mikroskobik
inceleme sırasında ayırt edebilmek ise incelemeyi yapan patoloji uzmanı
için hemen daima standart bir işlemdir. Bu konuda hata yapılması
beklenmez. Ancak virusun hücrede oluşturduğu bu verilerin ayırtını
güçleştiren bazı infeksiyonların varlığı, bu hücresel değişiklikleri
hücrede oluşturan bazı virus genlerinin aktif olmadığı durumlar hiç de
az değildir. Yani PAP testin HPV bu konudaki güvenilirliğinin biyolojik
sınırları olduğu da akılda tutulmalıdır. Yine HPV varlığı PAP test ile
tespit adilse de virusun hangi tip olduğu, rahim ağzı kanseri riskinin
ne olduğu sorularına yanıt verilememektedir. HPV’nin rahim ağzı
örneğinde varlığının gösterilmesini amaçlayan tarama testleri, HPV
varlığında risk grubunun belirlenmesini amaçlayan risk grubu saptama
testleri, ve son olarak da HPV ile ilgili tüm bu bilgilerin tek aşamada
elde edildiği tiplendirme testleri (HPV typing), HPV’nin spesifik (özel)
DNA dizinini hedefleyen çok özgün ve çok duyarlı testler ülkemizde de
yaygındır. Ancak HPV-DNA tiplendirme işlemi özel araç gereç donanımı ve
deneyim gerektiren bir uygulamadır.
Serviks
kanseri beliritleri nelerdir?
Servix kanseri erken
dönemde pek belirti vermez. Jinekolojik muayenede de rahim ağzında
herhangi bir şey görülmeyebilir. Pap smear denilen akıntı tahlili veya
kolposkop adı verilen, rahim ağzını büyüterek gösteren aletlerle
değişiklikler fark edilebilir. En sık görülen yakınma anormal vajinal
kanamalardır. Kanserli dokuda damarlanma arttığı için dokunma ile cinsel
ilişki, muayene gibi durumlarda kanama başlar.Canlılığını kaybeden doku
nedeni ile kötü kokulu pis bir akıntı ortaya çıkabilir. İlerlemiş
vakalarda durdurulamayan kanamalar görülür. Hastalığın yayılımına bağlı
olarak böbrek yetmezliği görülür ve bu en sık rastlanılan ölüm
nedenidir. Klasik olarak ağrısız kanama ve et suyu kıvamında akıntı
serviks kanserini düşündürmelidir.Serviks kanserinde kesin tanı, ancak
şüpheli bölgeden alınan biyopsi ile konabilir.
Rahim Ağzı
Kanserinin Erken Tanısında İki Önemli Tanı Yöntemi
Vajinal Smear: Bu
test, son derece basit, kesinlikle ağrısız ve oldukça da ucuz bir
işlemdir. Senede bir bu testi yaptırmak rahim ağzı kanseri açısından
büyük bir güvence oluşturur. Vajinal Smear iki şekilde yapılmaktadır.
Klasik yöntemde; alınan akıntı bir cam üzerine sürülür ve özel bir sprey
ile tespit edildikten sonra laboratuvara yollanır. İkinci şekilde ise;
alınan materyal bir şişe içindeki özel sıvıya boşaltılır. Bu şekilde
laboratuvara gönderilir ve orada belirli aşamalardan geçirilerek
mikroskobik muayenesi yapılır.
Kolposkopi:Dürbüne
benzer özel bir aletle rahim ağzına bakılarak rahim ağzını döşeyen
epitelin büyütülerek incelenmesidir. Rahim ağzı kanseri bir günde
başlayan bir olay değildir. Hücrelerde başlayan bozulma zaman içinde ve
giderek artar. İşte bu değişiklikleri kolposkop muayenesi ile görerek
takip etmek mümkündür. Kolposkopi muayenesi smearle beraber
değerlendirilirse hata oranı da çok belirgin şekilde düşer
SERVİKS
KANSERİ ÖNCÜ LEZYONLARI
Sitolojik inceleme
yöntemleriyle serviks kanserinin önüne geçilmesinde en önemli konu,
birçok kanser vakasında öncü bir lezyonun bulunmasıdır. Bu tür
lezyonların bir kısmı yıllarca (20 yıl) noninvaziv kalabilir ve
dolayısıyla bunlardan dökülen hücreler ile erken tanıya gidilebilir. Bu
leyonlara daha önceleri displazinin değişen dereceleri ve en son aşamada
da karsinoma in situ terimleri kullanılırdı. Daha sonraları uzunca bir
zaman dilimi cervikal intraepitelyal neoplazi (CIN) terimi kullanıldı.
Ancak bazı vakaların regrese olduğu yani normale döndüğü göz önüne
alındığında CIN teriminin de doğru olmadığı kanısına varıldı ve skuamöz
intraepitelyal lezyon (SIL) terimi kullanılmaya başlandı.
Hafif displazi
= CIN I = Low grade SIL
Orta derecede
displazi = CIN II = Low grade SIL
Şiddetli
displazi = CIN III = High grade SIL
CIN I de çok katlı
yassı epitelin 1/3 bazal tabakasında polarite kaybı, hafif atipi ve tek
tük mitoz izlenir. Ayrıca koilositik hücreler vardır. Yer yer de virüs
partikülü görülür.
CIN II de yukarıda
sayılan değişiklikler daha da artmış ve bunlar epitelin 2/3 kısmını
tutmuştur.
CIN III de tüm
değişiklikler daha şiddetli ve epitelin tüm katlarını tutmuştur.
CIN hemen daima
skuamokolumnar bileşkeden başlar.
RAHİM AĞZI
KANSERİ 'NDE EVRELEME (FİGO 1995)
Optimal bir tedavi
için hastalığın evresinin tam ve doğru olarak saptanması gerekir. Bugün
için kabul edilen evrelemede 5 kademe kullanılır. En erken evre Evre 0,
en ileri evre de evre 4 dür. Burada uzak organlara metastaz (yayılım)
bulunur. Her evre kendi içinde alt evrelere ayrılır (Evre 1a1, Evre 2a
gibi). Evreleme klinik olarak, yani muayene, sistoskopi (mesanenin
gözlenmesi), rektoskopi, ilaçlı böbrek filmi (IVP), radyografi ve
bilgisayaralı tomografi sonuçlarının bir arada değerlendirilmesi ile
yapılır. Ultrasonografinin evrelemedeki rolü sınırlıdır. Bazı yazarlara
göre de uygun bir evreleme için cerrahi olarak hastayı değerlendirmek
gerekir. Ancak bu fikrin taraftarı azdır.
Evre I: sadece
servikse sınırlı
IA1: Derinliği en fazla 3 mm, genişliği 7 mm
olan lezyonlar
IA2: Derinliği 3 mm den büyük 5 mm den küçük,
genişliği 7 mm olan lezyon
IB1: 4 cm altındaki lezyonlar
IB2: 4 cm üstündeki lezyonlar
Evre II: uterusa ve
vajenin 2/3 kısmına invaze lezyon
IIA: parametrium invazyonu yok
IIB: parametrium invazyonu var
Evre III: tümör
pelvise duvarına yayılmış, vagen 1/3 kısmına yayılmış, hidronefroz yada
nonfonksiyone böbrek yapmıştır.
IIIA: vagenin 1/3 alt kısmına yayılmış
IIIB: pelvik duvara yayılmış veya hidronefroz
yapmıştır
Evre IV: uzak
metastaz yada mesane veya rektum invazyonu olması
IVA: rektum yada mesaneye invaze olması
IVB: uzak metastaz olması
NOT: Paraaoertik lenf
nodları regional lenf nodu olarak kabul edilmemektedir.
Serviks
kanseri tedavisi, rahim ağzı kanseri tedavisi seçenekleri nelerdir?
Erken dönemde basit
bir operasyon (Konizasyon) ile sadece rahim ağzındaki hastalıklı bölgeyi
çıkararak tedavi edilebilirken; hastalık ilerledikçe rahim ve
etrafındaki çevre dokuları ve lenf ganglionlarını çıkaracak büyük bir
operasyona ihtiyaç duyulur (Wertheım operasyonu ) Ayrıca operasyon
sonrası tümörün yaygınlık derecesine göre radyoterapi ve kemoterapi de
vermek gerekebilir. Daha ilerlemiş vakalarda operasyon artık yapılamaz,
bu sebepten radyoterapi ve kemoterapiye başvurulur. Hastalık erken
dönemde yakalanırsa tedavide % 100 oranında başarı sağlanabilirken;
hastalık ilerledikçe hem tedavi zorlaşmakta hem de başarı oranı
düşmektedir.
RAHİM AĞZI KANSERİ
'NDE TEDAVİ YAKLAŞIMLARI
Karsinoma İn Situ:
Bu grup hastaların
tedavisi; vaginal kafı bırakılarak veya bırakılmayarak total
histerektomi yapılır. Overler ise hastanın yaşı ve durumuna göre
korunabilmektedir. Hasta çocuk sahibi olmak ister ise lezyon konizasyon,
lazer veya krioterapi ile tedavi edilir. Özellikle cerrahi açıdan
medikal inop olan ve serviks ve vajinada multifokal lezyonu olan
hastalarda ise intrakaviter RT uygulanabilir (40-50 Gy)
Evre IA
Bu grup hastalara
total histerektomi yada modifiye radikal histerektomi uygulanabildiği
gibi alternetif tedavi olarak intrakaviter RT de uygulanabilmektedir
(56-70 Gy). Bu grup hastalarda pelvik lenfnodu metastazı riski %1-5
olduğundan bu grup hastalara pelvik RT önerilmemektedir.
Evre IB-IIA
Bu grup hastalarda
tedavi olarak radikal cerrahi veya RT seçimi çok tartışmalıdır.
Modalitelerden birinin diğerine tercihi hastanın genel durumu ve lezyon
özelliklerine bağlıdır. İki modalite ile elde edilen sonuçlar benzerdir.
Adenokarsinomda
endoservikal tutulum eğilimi nedeniyle sonuçların tek başına RT ye
eşdeğer olmasına rağmen yazarların çoğu RT+konservatif histerektomiyi
önermektedirler.
Skuamöz hücreli
olgularda radikal histerektomi sonrası, tek başına yada kemoterapi ile
kombine adjuvan RT önerilmektedir.
Evre IIB, III, IVA
Evre IIB ve III
olgularda tedavi tek başına RT dir
Evre IVA da (mesane
ve rektum invazyonu) pelvik egzenterasyon veya tüm pelvise eksternal RT
uygulanıp ardından intrakaviter brakiterapi veya parametriuma ek doz RT
uygulamaktır.
Hastalığın
gidişatı ve sağkalım
Serviks kanserinde
prognoz yani hastalığın gidişatı pekçok faktöre bağlıdır. Bunlar
hastalığın evresi, lenf nodu tutulumu, tümörün büyüklüğü, damar
tutulumu, hücre tipi, hücrenin DNA içeriği gibi faktörlerdir. Hastalığın
evresine göre 5 yıllık sağkalım oranları şu şekildedir.
Evre 1 : % 85
Evre 2 : % 66
Evre 3 : % 39
Evre 4 : % 11
Hastalığın takibi
esnasında nüks ortaya çıkarsa prognoz çok kötüdür ve hastaların %80'i
kaybedilir. Nüksler genelde ilk 2-3 yıl içinde görülür. 5 yıldan sonra
oldukça nadirdir.
Serviks kanseri
öldürücü ve tedavisi güç bir hastalık olmasına rağmen düzenli kontroller
sayesinde çok erken dönemde fark edilebilen ve kolaylıkla hatta çoğu
zaman ameliyata bile gerek kalmadan tedavi edilebilen nadir
kanserlerdendir.
Rahim Ağzı
Kanseri Aşısı
Kadınları rahim ağzı
kanserinden koruyan bu aşı “İnsan Papilloma” virüsüne karşı
hazırlanmıştır. Yaklaşık 7-8 sene önce bu virüse karşı aşı ancak
geliştirilebilmiş, uzun klinik deneyler sonucu son iki sene içinde bütün
dünyada kullanılan 2 tip aşı piyasaya çıkarılmıştır.
Aşılardan biri; sadece rahim ağzı kanseri yapan Tip 16-18’e karşı
hazırlanmış ve rahim ağzı kanserinden koruyucu olarak kullanılırken;
diğeri HPV Tip 6-11-16-18 için hazırlanıp rahim ağzı kanseri yanında
genital organlarda görülen siğillerden de korumaktadır. Her iki aşının
daha az görülen bazı HPV tiplerine de etkili olduğu gösterilmiştir.
Başlangıçta bu aşıların ideal kullanılma yaşı 9-26 yaş arasında olduğu
düşünülmüşse de günümüzde, etkinliği 45’e kadar uzatılmıştır. İnsan
Papilloma virüsü kadınlarda rahim ağzı, vajina ve vulvada (Dış genital
organlarda) hastalığa neden olmakla beraber; nadir olarak anüs, rektum
ve ağız mukozasında da hastalık yapabilir. Aynı şekilde de erkeklerde de
dış genital organ kanserlerinde rol oynamaktadırlar.
Aşı 3 kerede yapılmakta, ilk dozdan 2 ay sonra ve 6 ay sonra yapılan
tekrarlarla yeterli bir bağışıklık elde edilmektedir. Bütün bu bilgiler,
aşı olunduktan sonra yıllık Vajinal Smear kontrollerinin terk edileceği
anlamına gelmemektedir. 6 ayda bir jinekolojik muayeneye mutlaka devam
etmelidir.
|