Sodyum (Na) / Klor (Cl), Tuz
Tuz
(sodyum klorür) yaşam için zorunludur. Vücudun sodyum ve klor konsantrasyonu
oldukça önemlidir ve bir çok mekanizma onları kontrol altında tutabilmek için
belirli bir plan içerisinde çalışır. Bilim adamları yaşam için çok az
miktarda tuzun gerekliliği konusunda birleşseler de sağlıkla ilişkili olarak
daha fazla tuzun vücuda girmesi gerekliliği bilim adamları, klinik
araştırmacıları ve halk sağlık örgütleri arasında önemli bir tartışma
konusudur.
Sodyum ve klor kan
plazması da dahil olmak üzere hücrelerin dışında bulunan sıvılarda bulunan
başlıca iyonlardır. Böylece bunlar birçok yaşam destek işleminde kritik rol
oynamaktadır.
Gıda Kaynakları
Beslenme rejimimizde
yer alan sodyum ve klor'un birçoğu tuzlardan gelmektedir. Az miktarda tuzun
vücuda girmesi meyve, sebze, ve baklagiller gibi işlenmemiş gıdaların
tüketilmesiyle sağlanabilir.
Bitki kaynaklı
minerallerin miktarı bitkilerin yetiştirildiği yere göre değişiklik
gösterebilir, çünkü yetiştikleri toprakların mineral içeriği coğrafi olarak
değişiklik arz eder.
Vücuttaki görevleri
Zar
potansiyelinin sağlanması
Sodyum ve klor hücre
zarları arasındaki konsantrasyon ve yük farklılığının oluşmasında katkıda
bulunan elektrolitlerdir. Potasyum hücre içinde bulunan başlıca pozitif yüklü
(katyon) bir iyondur, sodyum ise hücrenin dışındaki sıvıda bulunan bir
katyondur. Hücre içindeki potasyum konsantrasyonu hücrenin dış kısmının 30
kat fazlasıyken hücre içindeki sodyum konsantrasyonu dışının 10 kat
altındadır. Bu hücre içi ve dışındaki sodyum ve potasyum konsantrasyonu farkı
zar potansiyeli diye bilinen elektro kimyasal bir farkın oluşmasına neden
olur.
Bir hücrenin zar
potansiyeli hücre zarından iyon pompalanması ile sağlanır. Özellikle sodyum,
potasyum-ATPase pompalanır. Bu pompalama esnasında sodyumu hücre dışına
çıkartıp yerine potasyumu alabilmek için ATP(enerji) kullanılır .Vücudun
durağan haldeyken harcadığı enerjinin %20 ile %40'ını bu pompalama aktivitesi
için harcanan enerjinin oluşturduğu tahmin edilmektedir. Hücre zar
potansiyelinin sıkı kontrolü sinir uyarılarının iletilmesinde, kasların
kasılmasında, ve kalbin fonksiyonlarında kritik bir noktadır.
Besleyici
öğelerin emilimi ve taşınması
Sodyumun kısa
bağırsakta emiliminin klor, amino asitlerin, glikozun ve suyun emiliminde
önemli bir rolü vardır. Bu besin öğelerinin böbreklerde kanın süzülmesi
esnasında geri emilimlerinde de benzer bir mekanizma söz konusudur. Bir çok
besin öğesinin sindirimini ve emilimini sağlayan mide öz suyunun önemli bir
bileşeni olan klor burada hidroklorik asit (HCl) şeklinde bulunur.
Kan hacmi ve
kan basıncının sağlanması
Sodyum; kan hacmi de
dahil olmak üzere hücre dışında bulunan sıvıların hacminin de ana
belirleyicisi olduğu için kan hacmini ve kan basıncını düzenleyen bir çok
sistem vücuttaki sodyum içeriğini ayarlayarak çalışır. Dolaşım sistemindeki
basınç reseptörleri (baroreseptörler) kan basıncında meydana gelen
değişimlere karşı hassaslardır ve sinir sistemine ve endekorin salgı
bezlerine böbreklerdeki sodyum emilimini düzenleyecek artırıcı veya azaltıcı
sinyaller gönderirler. Genellikle sodyumun alı konulması suyun alı
konulmasıyla ve sodyum kaybı su kaybıyla sonuçlanır. Renin- angiotensis
sistem ve anti-diuretic hormon sodyum miktarını düzenleyerek kan basıncını ve
kan hacmini etkileyen iki sistemdir.
Renin
angiotensis-aldosterone sistemi
Kan basıncında ve kan
hacminde önemli bir azalış(ciddi bir kan kaybı veya su kaybı) gözlendiği
taktirde böbrekler tarafından kan dolaşımına renin salgılanır. Renin
karaciğer tarafından üretilmiş büyük proteinleri (angiotensinogen) küçük
peptitlere (angiotensin l) parçalayabilen bir enzimdir. Angiotensin I
angiotensini değiştire bilen enzimler sayesinde daha küçük peptitler olan
angiotensin II ye ayrılabilirler. Bu değişimi sağlayan enzimler akciğerlerde,
karaciğerde,böbreklerde ve kan damarlarının iç duvarlarının yüzeylerinde
bulunurlar. Angiotensin II küçük atardamarların sıkışmasını uyarır ve sonuç
olarak kan basıncının artmasına neden olur.
Angiotensis II aynı
zamanda adrenal salgı bezleri sayesinde aldosterone sentezini sağlayan etkili
bir uyarıcıdır. Aldosterone böbreklerde etkili olan, sodyum geri emilimini ve
potasyum salgılanmasını arttıran steroid hormondur. Böbreklerde sodyumun
alıkonulması suyun alıkonulmasına neden olur ve bu durum kan basıncının ve
kan hacminin artması ile sonuçlanır.
Anti-diuretic
hormon (ADH) sistemi
Kan basıncında ve kan
hacminde gözlenecek önemli bir düşüş posterior pituitary bezler tarafından
ADH salgılanmasını uyarır. ADH hormonu böbreklerden suyun geri emilimini
etkiler.
Eksikliği
Sodyum(ve klor)
eksikliği genellikle yetersiz beslenmeden kaynaklanmaz. Fakat diureticlerin
kullanılması, çok fazla ishal olmak veya kusmak kadar vücuttaki sodyum ve
klor oranının azalmasına neden olur. Bu durum kan pH'sının artmasına neden
olan metabolik alkalosis ile sonuçlanır.
Metabolik alkalosisin
semptomları şunlardır: nefes alıp vermeyi etkiler, idrar pH'sını alkali
durumdan asidik duruma getirir, çok fazla potasyum salgılanmasına neden olur.
Hypokalemic metabolik alkalosis bir çeşit potasyum yetersizliğidir, bununla
birlikte kan ve dokularda pH'nın artmasına neden olur. Bu bozukluk kasların
fonksiyonlarını etkiler, nefes almayı güçleştirir, yutkunmayı zorlaştırır ve
ölüme neden olabilir.
Toksisite
Çok fazla sodyum klorür
alınması, sodyum seviyesinin normale getirilebilmesi için hücrelerden suyun
çekilmesine dolayısıyla da hücre dışındaki sıvı miktarının artmasına neden
olur. Bununla birlikte su ihtiyacının karşılanması şartıyla fonksiyonel
olarak böbrekler daha fazla sodyum atılımını sağlar ve sistemi normale
döndürür. Çok fazla tuz alınımı baş dönmesi, kusma, ishal ve karın krampları
gibi rahatsızlıklara neden olur. Susuzluk mekanizmasının bozulmasının veya su
girişindeki herhangi bir aksaklığın neden olduğu çok fazla su kaybı plazmada
anormal derecede yüksek sodyum konsantrasyonuna (hypernatremia) neden olur.
Fazla sıvı kaybının olduğu hypernatremia'nın semptomları; sersemlik veya
baygınlık, düşük kan basıncı ve idrar da azalma olarak sayılabilir. Ciddi bir
hypernatremia; şişkinlik, yüksek tansiyon, hızlı kalp atışı, nefes alıp
vermede zorluk, çırpınma, koma ve ölüme neden olabilir.
Hypernatremia nadiren
çok fazla tuzun vücuda girmesinden (çok fazla deniz suyunun yutulması veya
benzeri) dolayı ortaya çıkabilir. Böbrek yetmezliğinin son basamağında
idrarla sodyum atılmasında görülen bazı bozukluklar fazla sıvının vücutta
kalmasına dolayısıyla şişkinliğe ve eğer tuz ve su alınımı sınırlanmazsa bazı
kalp rahatsızlıklarına neden olabilir.
Düzenleme
Vücudun sodyum ve su
içeriği iyi bir koordinasyona sahiptir. Vücut osmolality si vücuttaki su
miktarının düzenlenmesi ile kontrol edilir, bu düzen susama ve böbreklerle su
atılması ile sağlanır. O smolality düzenlenmesi vücut hacmini idare altına
alır. Bundan dolayı eğer herhangi bir nedenden dolayı vücutta çok fazla
miktarda sodyum varsa osmolality vücuttaki su miktarının artmasına neden
olacak böylece osmolality normale dönecek. Fakat bunun yan etkisi vücut
hacminin artması olacaktır. Bununla birlikte vücut hacminde görülecek orta
derecedeki bir değişiklik osmolality değişiminin genellikle beyin
hücrelerinde olmak üzere hücrelerin fonksiyonlarına vereceği zarardan daha
toleranslı olacaktır.
Vücut hacmi vücuttaki
sodyum miktarının değiştirilmesiyle düzenlenir. Bu vücut hacminin
değişmesiyle doğru osmolality nin sağlanmasında vücuttaki su miktarının
tekrar ayarlanması, osmolality düzenleyici mekanizmanın ortaya çıkmasına
neden olacaktır. Sodyumun alınması vücut hacminin artmasına kaybı ise vücut
hacminin azalmasına neden olur. Vücuttaki sodyum miktarında en çok
böbreklerden sodyumun atılması etkilidir,bundan dolayı böbreklerle sodyum
atılımı vücut hacminin belirlenmesinde ana faktördür.
Kaynak:
Wageningen University
Geri
Gebelikte
tansiyon hamilelikte hipertansiyon
preeklamsi,
eklampsi gebelik zehirlenmesi
HELLP
sendromu
|